2 Ekim 2011 Pazar

Carlos, iki bir daha kaç eder?

Galatasaray'ın aldığı UEFA Kupası’nı bir kenara bırakırsak, Türkiye'deki futbolun Avrupa’daki halini açık saçık ortaya koyan bir görüntü var zihnimde. Hiç unutamadığım ve takımlarımız sayesinde hiç de eskimeyen bir görüntü. Galatasaray, Werder Bremen’e, deplasmanda 2-1 yenilmişti. Ama bu sonuç İstanbul’da tur atlamak için umut vermiş ve herkes yenilgiye rağmen seviniyordu. Maç sonu röportaj için Teknik Direktör Mustafa Denizli’nin yanına ağzı kulaklarında koşarak gelen Bülent Karpat patlattı espriyi: “Mustafa, iki bir daha kaç eder?” Mustafa Denizli de her zamanki gazeteci memnun etme nezaketiyle cevap vermişti. Galatarasay 2-1 yenilmişti ve biz milletçe bu yenilgiyi kutluyorduk. Spikerimiz, muhtemelen diğer basın mensuplarının şaşkın bakışları arasında, yenik takımın teknik direktörünü gözlerinden öpecekti... Bu bizim kaderimizdi. Avrupa'da alınan tek farklı mağlubiyetlere üzülmüyorduk... Milletçe aldığımız sekiz farklı yenilgiler, Beşiktaş’la birlikte takım bazına da taşınınca insan kendini elbette daha kötüye hazırlıyordu. Gazetelerin spor sayfalarında ve spor gazetelerinin köşelerindeki rahata alışmış olan skor yazarlarımız nedense takımların Avrupa maçlarından sonra futbol yazarlığına soyunuyordu. Hep bir ağızdan alınan mağlubiyetin aslında ilerisi için ne kadar umut verici olduğunu söylüyorlardı. Peki, bu ilerisi neresiydi? Yüz küsur yıllık bir kulüp hala ilerisi için mi umut verecekti? Şimdi zaman neredeydi, ilerisi nerede, peki ya geçmiş? Hep mi önümüzdeki maçlara bakacaktık biz?
Tuncay Şanlı transfer olmadan önce çok az insan tanıyordu Stoke City'i Türkiye'de. Hatta ben hala Tuncay'ın eski takımı olarak biliyorum kendilerini… Oysa maç günü gelmeden önce Stoke City, necip Türk basını tarafından neredeyse dünya futbolunun en başarılı takımlarından biri olarak gösterilmeye başlamıştı. Galibiyet hayaldi Beşiktaş için, en iyi skor beraberlik, tek farklı yenilgi ise ilerisi için umuttu demekti. Crouch, Beşiktaş'ı perişan edecekti. Tamam, onun gözünde Beşiktaş armasının bir karizması yok, hatta Beşiktaş onun içinde öyle ya da böyle forma bulduğu bir maçta iki gol atmak ve Şampiyonlar Ligi’nin en farklı galibiyetinde kazanan tarafta olmaktı… Elbette Beşiktaş’ı ciddiye almayacak ve eski günlere nazire yaparcasına fark atarız diyecekti... Adam haklıydı, futbol biraz da psikolojik bir savaştı... Bizim basınının harika futbol oynadığı yönünde ahkamlar kestiği Stoke City'nin tüm atak varyasyonları yüksek top üzerine kuruluydu. Yani pek bir çeşitlilik yoktu. Yerden oynanan oyunda zayıftılar ve bu yüzden de çimleri ıslayarak rakibin hızını kesmek istiyorlardı. Ve nedense herkes Beşiktaş'ın top becerisi oldukça yüksek bir hücum hattına sahip olduğunu unutuyordu. Ya da görmek istemiyordu... Beşiktaş maçı çok kolay kazanabilirdi…
Maç başladığında her şey çok basitti. Hatta bir teknik direktör için hiçbir zorluğu olmaması gereken bir maçtı bu, ama Carlos Carvalhal maçı kaybetti. Hakeme bahane bulmasının bir anlamı yoktu maç sonunda; maçı Edu ve Necip ile ikinci yarıya başlayarak kaybetti. Hilbert'in attığı gol sonrasında Beşiktaş gol yemeden bir 10 dakika geçirebilseydi soyunma odasına gitmeden bile farkı arttırabilirdi. Ama elindeki oyuncularla bunu yapması imkansızdı. Beşiktaş rakibine psikolojik olarak zaten yenilmişti. Rakip, ceza sahası yakınlarında ne zaman duran top kazansa, buna taç da dahil, Beşiktaş defansının içinde bir telaş başlıyordu. Adam paylaşımında yaşanan bir telaş, duracak yer bulamama telaşı… Rakibin uzun boylu oyuncularının yarattığı stres ve ortaya çıkan kendine güvensizlik… Halbuki bu kulelerden oluşan arkadaşlar, Tony Pulsen'in yarattığı korkunç taktik sayesinde, 6 maçta sadece 4 gol atabilmişti. İşte Beşiktaş defansının elini ayağını dolayan harika hücum hattının becerisi buydu. Necip Türk basının korktuğu takım buydu… İşte bu yüzden Carvalhal'i bir kez daha tebrik ediyorum, oyuncularına verdiği motivasyon için...
Carlos Carvalhal, maç başlamadan biraz önce ilk açıkladığı kadroda değişiklik yapmış ve defansı üçlü stoperle kurmaktan vazgeçmişti. Bence doğru karar da buydu. Burada doğruyu yapan teknik direktör hücum hattı için aynı doğruyu yapamamıştı. Ağır ve uzun stoperler arasına ağır ve uzun bir başka adam yerleştirmişti. Edu, iki stoperin arasında kayboldu ve maç boyuncu hiçbir şey yapamadı. Formsuz olmasına rağmen Mustafa Pektemek ya da formda gibi görünen Holosko bu maçta Beşiktaş’ın skoru değiştirecek ayaklarıydı. Özellikle ikinci yarının ilk on beş dakikasında rakibin gardı tamamen düşmüş ve Beşiktaş maçı kazanmak için gol atmak için sadece bir forvete ihtiyaç duyuyorken Carvalhal maçı izliyor ama nedense Edu'nun çaresizliğini göremiyordu. Tony Pulis, aynı dakikalarda üç oyuncu birden değiştirerek takımının atak varyasyonlarını çoğaltıp maçı kazanıyordu. Kimse hakemden şikayet etmesin, top oraya gelirse penaltı da olur gol de... Golden sonra Beşiktaş tempo arttırıp maçı kazanmak için ne yapmaya çalıştı: Orta! Hava hakimiyetini zaten kabul ettiğin bir takımın ceza sahasına orta yapsan ne olur ki... Kısacası Beşiktaş, Carvalhal ve Edu sayesinde bu maçı kaybetmişti ve bence gelecek için umut da vermiyordu...
Necip Türk basını 2-1'e sevinirken “umut” dediği şey Beşiktaş'ın orta sahada pas yapmasıydı. Beşiktaş ve Tuncay'ın eski takımı arasındaki kalite farkı fazlasıyla ortadayken ve zaten rakibin orta sahada ayağa pas yapmak gibi bir taktiği ve niyeti yokken bu paslar nasıl bir “umut” oluyor cidden merak etmekteyim. Hatta pasların çoğunda top rakip sahanın ortasına kadar bile gelmedi. Beşiktaş'ın yaptığı pasların neredeyse tamamı yan ve geri pastı. Maçı özetlersek; yan paslar Beşiktaş'ın geleceği için umut oldu, ama üç puanı Tuncay'ın eski takımı aldı.
Aslında Bülent Karpat mesleğe hala devam etseydi muhakkak çok eğlenecektik. Çünkü basının sesi olarak soracaktı yine: Carlos, iki bir daha kaç eder?

Stoke City: 2 - Beşiktaş: 1
29/9/2011 22.05
Stat: Britannia
Hakemler: Antony Gautier, Michael Annonier, Emmanuel Boisdenghien (Fransa)
Stoke City: Sorensen, Shotton, Shawcross, Upson, Huth, Delap, Whitehead, Palacios (Dk. 60 Whelan), Etherington (Dk. 51 Pennant), Jerome (Dk. 59 Walters), Crouch
Tony Pulis
Beşiktaş: Rüştü, Hilbert, Sivok, Egemen, İsmail, Quaresma, Fernandes, Necip (Dk. 75 Ernst), Aurelio (Dk. 82 Holosko), Simao, Edu
Carlos Carvalhal
Goller: Dk. 13 Hilbert (Beşiktaş), Dk. 15 Crouch, Dk. 78 Walters (Penaltıdan) (Stoke City)
Sarı Kartlar: Dk. 43 Upson, Dk. 82 Whelan (Stoke City), Dk. 77 Sivok (Beşiktaş)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder