8 Ekim 2011 Cumartesi

Karizmayı hakemler kurtardı



Son 10 yılda “Beşiktaşlılık” adıyla anılan birçok değerin artık ağız alışkanlğından başka bir şey olmadığı bu kadar çok hissettirilmemişti bize. Bizler “Beşiktaşlılık başkadır” derken Yıldırım Demirören “Beşiktaşlılık bambaşkadır!” diyor... Bizler kazanmayı değil sevmeyi özlerken, hala takdir edilmek istenen Demirören, Beşiktaş'ı patronuna borçlanmış payvon şarkıcısı haline getiriyor...
Yapılan transferler, harcanan paralar ve alınan “topçu”lardan kimse bahsetmez, ortaya çıkan takım ligin dibine demir atmış, teknik direktör değiştirmiş Gaziantepspor'u yenemezken başkan elinde dosyalarla “Şike Yapmayı Yasallaştıracak Tasarı”yı meclise sunmaya hazırlanıyor. Kısacası bizler hala Süleyman Seba'nın ağzından çıkan “şerefli ikincilikler”le övünürken o şikecilerin kıçını kurtarmaya çalışıyor. Önce bunu Demirören'in son şakası olarak değenlendirsek de o bu yolda elinden ne geliyorsa yapacak gibi görünüyor. Küme düşmeyi kaldırtacak ve “parası olan şike yapabilir, ama ne olur UEFA'ya çaktırmasın” yazılı belgeyi onaylatacak...
Bundan kısa bir zaman önce de başkan ekranlara çıkıp “play off” icadında hatırı sayılır bir rol oynamıştı. Aslında o konuda haksız da sayılmazdı. Biri bu ülke de “play off” kime yarar derse elbette Beşiktaş'a derim. Çünkü kabul etmek istemesek de üç büyükler arasında başarı ortalaması en düşük takım Beşiktaş. Her sene büyük umutlarla başladığı şampiyonluk yaraşında tutunamayan, keskin virajları bir türlü dönemeyen Beşiktaş ligi dördüncü bitirse bile şampiyonluk yarışının içinde olacak, belki de şampiyon olacak. Buradan baktığımızda Demirören'in “play off”a bel bağlaması normal görünüyor.
Gaziantepspor Beşiktaş maçı gösteriyor ki, sadece başkan değil bizim teknik direktör de “play off”a bel bağlamış. Ligin daha puan bile alamamış takımı karşısında alınan beraberlik sonrasında takımından hala umutla bahseden Carvalhal'in gözünde ligi lider bitirmek gibi bir düşünce olmadığı çok açık. O dördüncülüğün kendine yeteceğine inanıyor belli ki, bu yüzden de maç sonrasında lig ikincisiyiz derken ligde dördüncü olduğunu unutup Burcu Esmersoy'a kesik atıyor...
Hepsinden önemlisi komik bir maç öncesi vardı Gaziantep'de... Federasyon salaklıklarına devam etti ve Quaresma son dakikada Portekiz Milli Takımı'nın kadrosuna gitmek zorunda kaldı. Mehmet Ali Aydınlar belli ki Beşiktaş ve Gaziantepspor'dan hiçbir oyuncunun milli takıma çağıralacağını hesaplamış ve maçı Pazartesi'ye koymuştu. Pekçok ayıpları ve basiretsizlikleri gibi bunu ortalığı karıştırmadan örtbas etmeyi başardılar. Sonra da bir daha bu hataya düşüp kendilerini rezil etmemek için Pazartesi ve Cuma maçlarını iptal ettiler. Umarım Lig TV'den izin almışlardır...
Beşiktaş, Gaziantep deplasmanda Edu yerine Mustafa Pektemek ile sahaya çıkmıştı. Biz haftalardır bunu bekliyorduk, ama Mustafa böyle bir şey beklemediğini gösterdi. Quaresma'nın yeri zaten Holosko'yla dolmazdı, ama bunu yapmak zorundaydı Carvalhal... Atakları hızlandırır ve yönetir diye Simao'yı düşünüyordu, lakin onun daha lige başlamadığını unutmuştu. Necip belli ki Ernst kenarda otururken saygıdan olsa gerek futbol oynamak istemiyor, ama biz inatla onu oyunda tutmak istiyor, hatta ondan bitirici paslar bekliyoruz. Neyseki kırmızı kart çocuğun imdadına yetişti de rezillik yapmaktan kurtuldu. İsmail ise muhtemelen ofsayttan kırmızı kart gören ilk futbolcu olarak tarihe geçti. Yan ve orta hakem işbirliğiyle icat edilen kart Carvalhal'in ve Beşiktaş'ın beraberlik için bahanesi oldu. Kimse hakemlere kızmasın, onlar Beşiktaş'ın karizmasını kurtardı...

Gaziantepspor: 0 - Beşiktaş: 0
3/11/2011 20.00
Stat: Kamil Ocak
Hakemler: Halis Özkahya, Baki Tuncay Akkın, Ekrem Kan
Gaziantepspor: Karcemarskas, El Yasa, Emre Güngör, Ivan, Wagner (Dk. 81 Djako), Dany Nounkeu, Serdar Kurtuluş, Sosa, Cenk Tosun, Orhan (Dk. 54 Murat Ceylan), Popov
Abdullah Ercan

Beşiktaş: Rüştü, İsmail, Fernandes, Mustafa Pektemek (Dk. 68 Hilbert), Egemen, Aurelio, Ekrem, Necip, Simao (Dk. 74 Edu), Holosko, Sidnei
Carlos Carvalhal
Sarı Kartlar: Dk. 9 Orhan, Dk. 25 Wagner, Dk. 30 Serdar Kurtuluş, Dk. 79 Sosa (Gaziantepspor), Dk. 18 Aurelio (Beşiktaş)
Kırmızı Kartlar: Dk. 64 Necip, Dk. 83 İsmail (Beşiktaş)

2 Ekim 2011 Pazar

Carlos, iki bir daha kaç eder?

Galatasaray'ın aldığı UEFA Kupası’nı bir kenara bırakırsak, Türkiye'deki futbolun Avrupa’daki halini açık saçık ortaya koyan bir görüntü var zihnimde. Hiç unutamadığım ve takımlarımız sayesinde hiç de eskimeyen bir görüntü. Galatasaray, Werder Bremen’e, deplasmanda 2-1 yenilmişti. Ama bu sonuç İstanbul’da tur atlamak için umut vermiş ve herkes yenilgiye rağmen seviniyordu. Maç sonu röportaj için Teknik Direktör Mustafa Denizli’nin yanına ağzı kulaklarında koşarak gelen Bülent Karpat patlattı espriyi: “Mustafa, iki bir daha kaç eder?” Mustafa Denizli de her zamanki gazeteci memnun etme nezaketiyle cevap vermişti. Galatarasay 2-1 yenilmişti ve biz milletçe bu yenilgiyi kutluyorduk. Spikerimiz, muhtemelen diğer basın mensuplarının şaşkın bakışları arasında, yenik takımın teknik direktörünü gözlerinden öpecekti... Bu bizim kaderimizdi. Avrupa'da alınan tek farklı mağlubiyetlere üzülmüyorduk... Milletçe aldığımız sekiz farklı yenilgiler, Beşiktaş’la birlikte takım bazına da taşınınca insan kendini elbette daha kötüye hazırlıyordu. Gazetelerin spor sayfalarında ve spor gazetelerinin köşelerindeki rahata alışmış olan skor yazarlarımız nedense takımların Avrupa maçlarından sonra futbol yazarlığına soyunuyordu. Hep bir ağızdan alınan mağlubiyetin aslında ilerisi için ne kadar umut verici olduğunu söylüyorlardı. Peki, bu ilerisi neresiydi? Yüz küsur yıllık bir kulüp hala ilerisi için mi umut verecekti? Şimdi zaman neredeydi, ilerisi nerede, peki ya geçmiş? Hep mi önümüzdeki maçlara bakacaktık biz?
Tuncay Şanlı transfer olmadan önce çok az insan tanıyordu Stoke City'i Türkiye'de. Hatta ben hala Tuncay'ın eski takımı olarak biliyorum kendilerini… Oysa maç günü gelmeden önce Stoke City, necip Türk basını tarafından neredeyse dünya futbolunun en başarılı takımlarından biri olarak gösterilmeye başlamıştı. Galibiyet hayaldi Beşiktaş için, en iyi skor beraberlik, tek farklı yenilgi ise ilerisi için umuttu demekti. Crouch, Beşiktaş'ı perişan edecekti. Tamam, onun gözünde Beşiktaş armasının bir karizması yok, hatta Beşiktaş onun içinde öyle ya da böyle forma bulduğu bir maçta iki gol atmak ve Şampiyonlar Ligi’nin en farklı galibiyetinde kazanan tarafta olmaktı… Elbette Beşiktaş’ı ciddiye almayacak ve eski günlere nazire yaparcasına fark atarız diyecekti... Adam haklıydı, futbol biraz da psikolojik bir savaştı... Bizim basınının harika futbol oynadığı yönünde ahkamlar kestiği Stoke City'nin tüm atak varyasyonları yüksek top üzerine kuruluydu. Yani pek bir çeşitlilik yoktu. Yerden oynanan oyunda zayıftılar ve bu yüzden de çimleri ıslayarak rakibin hızını kesmek istiyorlardı. Ve nedense herkes Beşiktaş'ın top becerisi oldukça yüksek bir hücum hattına sahip olduğunu unutuyordu. Ya da görmek istemiyordu... Beşiktaş maçı çok kolay kazanabilirdi…
Maç başladığında her şey çok basitti. Hatta bir teknik direktör için hiçbir zorluğu olmaması gereken bir maçtı bu, ama Carlos Carvalhal maçı kaybetti. Hakeme bahane bulmasının bir anlamı yoktu maç sonunda; maçı Edu ve Necip ile ikinci yarıya başlayarak kaybetti. Hilbert'in attığı gol sonrasında Beşiktaş gol yemeden bir 10 dakika geçirebilseydi soyunma odasına gitmeden bile farkı arttırabilirdi. Ama elindeki oyuncularla bunu yapması imkansızdı. Beşiktaş rakibine psikolojik olarak zaten yenilmişti. Rakip, ceza sahası yakınlarında ne zaman duran top kazansa, buna taç da dahil, Beşiktaş defansının içinde bir telaş başlıyordu. Adam paylaşımında yaşanan bir telaş, duracak yer bulamama telaşı… Rakibin uzun boylu oyuncularının yarattığı stres ve ortaya çıkan kendine güvensizlik… Halbuki bu kulelerden oluşan arkadaşlar, Tony Pulsen'in yarattığı korkunç taktik sayesinde, 6 maçta sadece 4 gol atabilmişti. İşte Beşiktaş defansının elini ayağını dolayan harika hücum hattının becerisi buydu. Necip Türk basının korktuğu takım buydu… İşte bu yüzden Carvalhal'i bir kez daha tebrik ediyorum, oyuncularına verdiği motivasyon için...
Carlos Carvalhal, maç başlamadan biraz önce ilk açıkladığı kadroda değişiklik yapmış ve defansı üçlü stoperle kurmaktan vazgeçmişti. Bence doğru karar da buydu. Burada doğruyu yapan teknik direktör hücum hattı için aynı doğruyu yapamamıştı. Ağır ve uzun stoperler arasına ağır ve uzun bir başka adam yerleştirmişti. Edu, iki stoperin arasında kayboldu ve maç boyuncu hiçbir şey yapamadı. Formsuz olmasına rağmen Mustafa Pektemek ya da formda gibi görünen Holosko bu maçta Beşiktaş’ın skoru değiştirecek ayaklarıydı. Özellikle ikinci yarının ilk on beş dakikasında rakibin gardı tamamen düşmüş ve Beşiktaş maçı kazanmak için gol atmak için sadece bir forvete ihtiyaç duyuyorken Carvalhal maçı izliyor ama nedense Edu'nun çaresizliğini göremiyordu. Tony Pulis, aynı dakikalarda üç oyuncu birden değiştirerek takımının atak varyasyonlarını çoğaltıp maçı kazanıyordu. Kimse hakemden şikayet etmesin, top oraya gelirse penaltı da olur gol de... Golden sonra Beşiktaş tempo arttırıp maçı kazanmak için ne yapmaya çalıştı: Orta! Hava hakimiyetini zaten kabul ettiğin bir takımın ceza sahasına orta yapsan ne olur ki... Kısacası Beşiktaş, Carvalhal ve Edu sayesinde bu maçı kaybetmişti ve bence gelecek için umut da vermiyordu...
Necip Türk basını 2-1'e sevinirken “umut” dediği şey Beşiktaş'ın orta sahada pas yapmasıydı. Beşiktaş ve Tuncay'ın eski takımı arasındaki kalite farkı fazlasıyla ortadayken ve zaten rakibin orta sahada ayağa pas yapmak gibi bir taktiği ve niyeti yokken bu paslar nasıl bir “umut” oluyor cidden merak etmekteyim. Hatta pasların çoğunda top rakip sahanın ortasına kadar bile gelmedi. Beşiktaş'ın yaptığı pasların neredeyse tamamı yan ve geri pastı. Maçı özetlersek; yan paslar Beşiktaş'ın geleceği için umut oldu, ama üç puanı Tuncay'ın eski takımı aldı.
Aslında Bülent Karpat mesleğe hala devam etseydi muhakkak çok eğlenecektik. Çünkü basının sesi olarak soracaktı yine: Carlos, iki bir daha kaç eder?

Stoke City: 2 - Beşiktaş: 1
29/9/2011 22.05
Stat: Britannia
Hakemler: Antony Gautier, Michael Annonier, Emmanuel Boisdenghien (Fransa)
Stoke City: Sorensen, Shotton, Shawcross, Upson, Huth, Delap, Whitehead, Palacios (Dk. 60 Whelan), Etherington (Dk. 51 Pennant), Jerome (Dk. 59 Walters), Crouch
Tony Pulis
Beşiktaş: Rüştü, Hilbert, Sivok, Egemen, İsmail, Quaresma, Fernandes, Necip (Dk. 75 Ernst), Aurelio (Dk. 82 Holosko), Simao, Edu
Carlos Carvalhal
Goller: Dk. 13 Hilbert (Beşiktaş), Dk. 15 Crouch, Dk. 78 Walters (Penaltıdan) (Stoke City)
Sarı Kartlar: Dk. 43 Upson, Dk. 82 Whelan (Stoke City), Dk. 77 Sivok (Beşiktaş)